Bir Ebeveyn Koçu’nun Sınavı

çocuk | okul

*Yıl 2013, kızlar 3. sınıfta. O dönemde yazdığım bir yazım bu, gerçi hala dün gibi, bizim tecrübelerimizin size de ışık tutacağını umuyorum, keyifli okumalar...

Dün okul sonrası, bir anne ve ebeveyn koçu olarak sağolsunlar kızlarım beni testten geçirdiler.

Herşey planlanmış gibi üst üste geldi.

Okula kızları almaya gittiğimde Maya’yı surat bir karış buldum. Arabaya bindiğimizde ne olduğunu sorduğumda, bana “Anne ben okulu bırakıyorum, yarın kesinlikle gitmeyeceğim” dedi.

Sebebini sorduğumda bana bazı arkadaşlarıyla yaşadığı tartışmaları anlattı, okulu bırakma konusunda çok kararlı olduğunu ve onu gitmeye zorlayamayacağımı söyledi.

O anda Maya’ya “Maya’cım abartıyorsun, olur arkadaşlar arasında öyle şeyler, okula gitmeyeceğim diye birşey yok” deyip, okula gitmesinin neden önemli olduğuna dair bir sürü neden sayabilirdim. Ama bunun işe yaramayacağını hatta onun modunu daha da kötüleştireceğini biliyordum.

Onun yerine, Daniel Siegel’dan öğrendiğim çok önemli bir ebeveynlik prensibini devreye aldım. Bu prensip tamamiyle beynin sağ ve sol yarımkürelerini tanımak ve doğru kullanmak ile ilgili.

Çok basit bir ifadeyle, beynimizin sağ tarafı duygularımızı, sol tarafı da mantığımızı yönetiyor. O anda kriz halinde olan bir çocuk tamamiyle sağ beyninin esiri olmuş durumda. Böyle bir anda çocuğa kızmak veya mantıklı açıklamalar yapmaya çalışmak duvara konuşmak ile eş değer.

Dolayısıyla ilk adım çocukla duygu koçluğu yaparak önce duygusal bir bağ kurmak ve sakinleşmesini sağlamak.

Arabada giderken onu, okulda onu üzen olayları, duygularını paylaşması ve içini boşaltması için teşvik ettim. Böyle durumların zor olduğunu, benim de başıma geldiğini ve onu anladığımı söyledim.

Fakat bugün Maya nedense normalden daha doluydu, ağlama ve içini boşaltma ihtiyacı var gibiydi. O yüzden, ne olursa olsun yarın okula gideceği bölümü (yani işim mantık bölümünü), eve gelene kadar sakladım çünkü biliyordum ki bunu söylediğim an, o beklenen patlama noktasını yaşayacak ve ağlamaya başlayacaktı, işte o an fiziksel olarak onun yanında olmam gerekiyordu ve araba kullanırken bunu yapamazdım.

Ve de yarın okula gitmek istememesinin henüz anlatmadığı arkadaşları dışında başka bir nedeni olduğunu hissediyordum.

Eve girdiğimizde “Ben yarın nasıl olsa okula gitmeyeceğim ya, o yüzden ödevimi yapmaya gerek yok” dedi.

Bunun üzerine derin bir nefes aldım ve ona “Maya’cım, okula gitmemek gibi bir seçenek yok, ama problemini çözmek için bir sürü seçenek var ve ben yanındayım, eğer yardım istersen konuşalım beraber çözüm bulalım” dediğim anda o geleceğini hissettiğim patlama yaşandı ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.

Normalde bu birinci aşamada sakinleşmiş olur, mantıklı dinlemeye ve çözüm üretmeye hazırdır. Ama bugün duyguları daha yoğun ve daha derindi, sakinleşene kadar sabırla bu aşamada kalmam gerekiyordu.

Ona sarıldım sıkı sıkı, kollarımda ağlamasına ve rahatlamasına müsaade ettim. Ağlarken bir yandan içini boşaltmaya devam ediyordu.

İşte o noktada söylediği birşey beynimde bir ışık yaktı ve neden yarın okula gitmek istememesinin gerçek nedenini anladım. Ağlarken bana “Anne zaten sen dün okuma ödevimi imzalamadın, biliyorsun ben hatırlayamıyorum okuduklarımı, yarın öğretmenim yine bakacak imzalara…….” diye ağlamaya devam etti.

Olay şu. Öğretmenleri hergün evde en az beş sayfa kitap okuma çalışması veriyor. İstedikleri bir kitabı seçip en az 5 sayfa okuyorlar, sonra ebeveynlerden okuduklarına dair imza alıyorlar ve öğretmen de bunu kontrol ediyor.

Maya da tam bir kitap kurdu, bıraksanız saatlerce kitap okur, bu noktada hiçbir problem yok, ama iş okuduklarını anlatmaya veya aklında kalanları yazmaya gelince “Hatırlamıyorum, unuttum” gibi bahanelerle anlatmak veya yazmak istemez, hatta nedenini henüz çözemediğim bir şekilde ekstra direnç gösterir.

Ben de bu konuda gelişme sağlaması adına dün yeni bir uygulama getirdim. Kitabını okuduktan sonra bana aklında kalanları anlatmasını istedim. Bir iki cümle çok isteksiz bir şekilde zar zor ağzından çıktı ve bu yeterli değildi, çok daha fazlasını yapabilirdi biliyorum.

Ben de amacın sadece okumak değil, okuduğunu anlamak ve ifade edebilmek olduğunu, bunun yararlarını, isterse tekrar okuyup bana anlatabileceğini ve ödevi ancak bunları yaptığı taktirde imzalayacağımı söyledim.

Ama yapmadı, ben de imzalamadım. Tabii ki böyle olunca dün okulda öğretmeninin karşısında zor durumda kaldı ve kendini kötü hissetti.

Bugünkü krizin esas nedenini anlayınca ben de sakin bir şekilde “Maya’cım zor bir gün geçiriyorsun, hem arkadaşlarınla okulda sorunlar yaşamışsın, hem de bugünkü anlatma çalışmasını yapmak istemediğin için streslisin.

Biliyorsun ki yarın okula gideceğiz, çalışmanı da olması gerektiği gibi yapmadığın sürece imzalamayacağım, ama istersen sakinleştiğinde konuşup hepsine bir çözüm buluruz, ben yanındayım” dedim.

Bunun üzerine ağlaması bir 10 saniye kadar tepe yaptı fakat sonra herhalde içini boşalttığı için artık rahatlamış olacak ki, birden ağlamayı bırakıp bana “Ben artık oynamak istiyorum” dedi, konuyu kapattı ve gitti. Sanki bunların hiçbiri yaşanmamış gibi güle oynaya kikir kikir oynamaya başladı.

O zaman anladım ki, sağ duygusal beyin biraz da olsa rahatladı ama hala çalışma saati geldiğinde tekrar sağ beyninin esiri olup bir kriz daha mı yaşayacağız, yoksa artık dengelendiği için mantıklı sol beyni devreye girip kendini ve düşüncelerini kontrol edebilecek mi, emin değildim. Ama önceki yaşadığımız tecrübeler bana umut veriyordu.

Heyecanla neler olacağını beklemeye başladım.

Ve çalışma saati geldi. Maya gayet sakin ve bazı şeyleri kabullenmiş halde elinde bir kitapla yanıma geldi. Fakat elindeki kitap bol resimli, az yazılı bir karikatür kitabıydı. Hala o güzel beynini yormamak için kolaya kaçmaya çalışıyordu.

İçimden “Eyvah, aynı sahneleri tekrar yaşayacağız, bugün uzun bir gün olacak” diye düşünüp, yine derin bir nefes alıp “Maya’cım, karikatür kitabında yeterince yazı yok, onu yatmadan önce okuyabilirsin istersen, ama şimdi sevdiğin başka bir hikaye kitabı al lütfen” dedim.

Bir mucize oldu ve biraz söylenerek de olsa itiraz etmeden gidip “Yolculuk” isimli bir kitap seçti.

Fakat beni esas sevindiren ve sabrımın karşılığını aldığımı hissettiğim nokta bana “Annecim, ben tüm okuduklarımı sana bir kerede anlatmak yerine, her sayfayı okuduktan sonra tek tek anlatsam olur mu?” diye sorduğu an oldu. Çünkü demek ki artık bu çalışmayı hem duygusal sağ, hem de mantıklı sol beyniyle kabul etmiş olmalıydı ki, bunu nasıl yapabileceğine dair çözümler üretmeye başlamıştı.

İçimden “hadi bu sefer de yırttık” diye düşündüm ve “Maya’cım, süper fikir, kendi çözümlerini bulduğun için kendinle gurur duymalısın” dedim.

Okumaya ve bana anlatmaya başladı.

Ben de tüm dikkatimi ona verdim ve dinlerken en heyecanlı yüz ifademi takındım. Her sayfayı okuduktan sonra aklında ne kadar çok detay tuttuğuna ve bana anlatabildiğine inanamadım. İsteyince yapabileceğini biliyordum ama bu kadarını tahmin etmemiştim.

Anlattıklarının içinde komik şeyler vardı, biraz abartarak da olsa bol bol güldüm. Her sayfada şevki artmaya başladı. Son sayfayı anlatmayı bitirdiğinde yüzünde gülücükler vardı ve kendince zor birşey başarmış olmanın verdiği gururu gözlerinde görebiliyordum.

Kendini şu an nasıl hissediyorsun?” diye sordum, çünkü bu duyguyu unutmasını istemiyordum. “Çok iyi” dedi ve bana imzalamam için defterini getirdi.

Ben de sadece imzalamakla kalmadım, öğretmenine Maya’nın sadece okumakla kalmayıp, okuduklarını anlamak ve hatırlamak için ne kadar çok çaba gösterdiğine dair bir not yazdım.

Gözlerindeki parıltı iki kat arttı. Yarın okula keyifle gideceğinden emindim, zaten artık “Yarın okula gitmeyeceğim” cümlesinden eser kalmamıştı. Sanırım Maya’nın sınavını geçtim. Eğer bugün geçemeseydim, sonuç alana kadar hergün tutarlı bir şekilde devam edecektim.

Dedim ya, kızlar planlamış gibi herşey üst üste geldi dün. Erin ile de bambaşka bir kriz yaşadık ama bu yazım oldukça uzun olduğu için, onu da başka bir yazıda paylaşırım, zaten ondan henüz istediğim sonucu alamadım dün, test devam ediyor.

Ama dün, ikisinde de geçtiğim benim için en önemli test “kriz anlarında bağırıp çağırmadan sakinliğimi ve sabrımı koruyabilmek” oldu.

Hiçbir zaman çok bağıran bir anne olmadım ama sert çıkışlarım daha fazlaydı. Son birkaç yılda özellikle ebeveyn koçluğu eğitimimin etkisi ve bu konuda çok fazla okuyup araştırıyor olmam, sakinlik ve sabır konusunda çok şey öğrenmemi sağladı.

Neticede, böyle anlar hergün yaşanmıyor. Yaşandığı zaman da anlıyorum ki burada atılması gereken bir gelişim adımı var, büyük resmi görmeye ve bunu bir krizden çıkarıp gelişim fırsatına dönüştürmeye çalışıyorum. Bu da o anda çok sabır istiyor ama bu şekilde problem kökünden çözülmüş oluyor.

Biliyorum ki Maya, okuduklarını hatırlayamama konusunda içindeki ön yargıyı ve negatif düşünceleri dün kırdı, isterse başarabileceğini gördü ve bundan sonra bu problemi yaşayacağımızı sanmıyorum. Hatta başka zorluklarla karşılaştığında ona dünkü başarısını hatırlatacağım.

Tabii ki başka direnişler her zaman olacak ama sanırım stratejim pek değişmeyecek;

“Beklentiyi azaltma, kolaya kaçmalarına müsaade etme, ama sabır ve sakinlikle, hep yanlarında onlara destek ol, negatif duygularını kabul et ve gerekiyorsa onlara ağlayacak omuz ol, önce duygusal olarak dengele, sonra mantığı devreye al ve kendi çözümlerini bulmalarına yardımcı ol”.

Burada işin kritik bölümü “onların neyi neden yaptığını anlamak”.

Büyümek kolay değil.

Çocukların beyinleri 22-23 (bazen 25) yaşına kadar tam gelişimini tamamlamıyor ve beyinin problem çözme, muhakeme ve kendini kontrol gibi fonksiyonlarını yöneten bölümü olan prefrontal cortex, en son gelişen alan.

Bir yetişkinin göstereceği olgunluk, sorumluluk ve kendini kontrolü (ki çoğu zaman yetişkinler bile gösteremiyor), beyin gelişimleri tamamlanana kadar ancak belli bir ölçüde bekleyebiliriz çocuklardan.

O zamana kadar da bizim sabrımıza, anlayışımıza ve empatimize çok ihtiyaçları var.

Bu demek değil ki zor işlerden ve sorumluluklardan kaçmalarına müsaade edeceğiz, hayır, ama en azından bilecekler ki bu büyüme sürecinin zorluklarını biliyoruz, onları anlıyoruz ve her türlü destek için bize güvenebilirler.

Bu yaklaşımla, yaş ilerledikçe ve beyin geliştikçe, duygularını gitgide daha iyi kontrol etmek, zorluklar karşısında pes etmemek konularında uzmanlaşacaklar ve biz de içimiz rahat bir şekilde yuvadan uçmalarını izleyeceğiz.

En azından bu benim umudum.

Sevgilerimle

Ahu