Çıkmazdan Çıkabilmenin 3 Yolu

ebeveyn | huzur

Birgün bir yerde okuduğum şu 3 cümle içime işlemişti.

“Açıkçası, o kadar ümitsizim ki arasam da bana kimsenin faydası olmaz modundayım. Tam bir çıkmazdayım ve çok mutsuzum. Hiçbir şey hayatta hayal ettiğim gibi olamadı.”

Bu kişinin sorunu nedir, hiçbir fikrim yok ama beni bu cümlelerde en çok üzen şey, sanki kendisinden ve hayatından vazgeçmiş olma duygusu.

Çünkü biliyorum ki, bu dünya üzerinde masaya yatırılıp enine boyuna üzerinde çalışıldıkça çözülmeyecek çok az problem var.

Hatta, ne ilginçtir ki, çözümler yine bu 3 cümlenin içinde gizli.

Gelin beraber tek tek bakalım.

“Açıkçası, o kadar ümitsizim ki arasam da bana kimsenin faydası olmaz modundayım.”

Çözüm: Konuşmak, paylaşmak.

Derdini anlatmayan derman bulamaz.

Bizi zehirleyen bazı düşünceler ve duygular içimizden çıkıp, ağzımızdan dökülmeye başladığı andan itibaren üzerimizdeki gücünü kaybetmeye başlar.

Konuşmak büyülüdür. Hatta en büyülü olanlar en zor konuşmalardır, bir kere yapıldıktan sonra müthiş hafifler insan, istediği sonucu almasa da hafifler, hatta demez miyiz “En azından içimde kalmadı”?

Umutsuzluğu yaratan şey ne ise konuşmak lazım. İster bir profesyonelle, ister bir arkadaş veya aile ile, ister sorunla ilişkili olan kişilerle, hatta gülmeyin ama kendi kendinize.

Eğer kendi kendinize konuşamayacak bir durumdaysanız yazabilirsiniz. Kafadan çıkıp kağıda döküldüğü anda yine sihir başlar.

Bu işin sadece birinci adımı. İkinci adım da bir diğer cümlede gizli.

“Hiçbir şey hayatta hayal ettiğim gibi olamadı.”

Çözüm: Aklınızda hayallerinizin resimlerini oluşturmak.

Şu ana kadar hayallerinizin gerçek olmamış olması, bundan sonra da olmayacağı anlamına gelmiyor ki.

Nefes aldığınız son güne kadar, her gün yeni bir başlangıç. Hayallerinizi gerçekleştirmenin ne yaşla, ne eğitimle ne de parayla ilgisi var. Bunlar sadece bahane.

Örnek mi istiyorsunuz?

70 küsur yaşında dünya vücut geliştirme şampiyonu olmuş babaannenin hikayesini biliyor musunuz? Bilmiyorsanız lütfen okuyun.

Geçmişiniz geleceğinizle aynı olmak zorunda değil.

Ama beyninizin problemlerinize çözüm bulmakta size yardım edebilmesi için, o hayalleri şimdiden sanki olmuş gibi yaşaması ve hissetmesi gerekiyor.

Nasıl mı?

Kendi kendinize şu soruya cevap verin;

Elinizde sihirli bir değnek olsaydı ve yarın uyandığınızda idealinizdeki günü yaşayabilecek olsaydınız, bu nasıl bir gün olurdu? Nerede, kimlerle ve nasıl bir gün geçiriyor, neler yapıyor olurdunuz? Neler size huzur veriyor olurdu?

Şimdi gözlerinizi kapatın ve bu resmi gözünüzün önüne getirin. En ince detayıyla, renkleriyle, sesleriyle, kokularıyla ve size hissettirdiği duygu ile beraber.

Lütfen bu egzersizin gücünü küçümsemeyin. Beyniniz hayalinizde de olsa, ne görürse, ona gerçekten olmuş gibi inanır, size o duyguyu hissettirir ve hatta sizi o yöne götürecek davranışlara itmeye başlar.

Hep hatırlayın, neye odaklanırsanız, o artar. Gözünüzde hangi resimleri daha fazla canlandırırsanız, o resme doğru gidersiniz. Bu neden hayalinizdeki resim olmasın?

Bu stratejiyi aslında her çeşit stres ve kaygınızı gidermek için kullanabilirsiniz.

Ve üçüncü cümle;

“Tam bir çıkmazdayım ve çok mutsuzum.”

Çözüm: Harekete geçmek.

Şimdi daha gerçekçi olalım. Sonuçta hayallerimiz oturduğumuz yerde gerçekleşmez. Çıkmazdan çıkmak sadece hayal kurmakla olmaz. Hayallerin gerçek olması için harekete geçmek lazım.

Düşünün, sonunun nereye gittiği görmeden bir yola girdiniz, yürüdünüz, yürüdünüz ve yolun sonuna bir “çıkmaz sokağa” geldiniz. Bir baktınız gidecek başka bir yol yok, geldiğiniz yerden hiç mutlu değilsiniz ve kayboldunuz, geri dönüş yolunu da bilmiyorsunuz. Tek bildiğiniz olmak istediğiniz yer burası değil, mutlu bir yerde olmak istiyorsunuz. Yorgunsunuz, yere oturdunuz ve ne yapacağınızı düşünüyorsunuz.

Burada iki seçeneğiniz var:

  1. Çıkmaz sokakta vardığınız noktada yere çöküp oturup, hiçbir şey yapmadan “ah ben buraya nasıl geldim, neden ben, beni bu yola şunlar soktular, onlar olmasaydı ben burada olmazdım, asla buradan çıkamayacağım” gibi sizi iyice işin içinden çıkılmaz hale getirecek düşüncelerle vaktinizi harcamak ve ölene kadar oturduğunuz yerde o çıkmazda yaşamak.
  2. Her girişin bir çıkışı vardır, elbet beni mutlu edecek yere ulaşmanın bir yolunu bulurum deyip, bir kuvvet oturduğunuz yerden kalıp, HAREKETE GEÇİP geri dönüp yürümeye başlamak. Aklınızı “Ya bu sokaktan hiç çıkamazsam?” cümlesiyle değil “Bu sokaktan nasıl çıkarım?” sorusuyla meşgul etmek. Bu yolda yürürken size yardımcı olacak ipuçlarına dikkat etmek, tabelaları okumak, evlerin kapılarını çalmak, hatta yürürken etrafınızdaki güzellikleri, çiçekleri, böcekleri fark etmeye başlamak yani sürekli çözüm odaklı ve hareket halinde olmak.

Ama şunu da söylemeden edemeyeceğim bazen en büyük mutluluklar, hali hazırda sahip olduklarımızda gizli.

Belki de en önemli ve olması gereken birinci hareket, varolan durum içinde müteşekkir olunacak, takdir edilecek ve sahiplenilecek neler var, bunları fark etmek. Sonra bunlardan yola çıkarak, bunları da yanımıza alarak bizi daha mutlu edeceğine inandığımız yere doğru hareket etmeye devam etmek.

Bunun en güzel örneklerinden biri Nick Vujicic. Hikayesini duydunuz mu bilmiyorum ama kendimi en kötü hissettiğim anlarda bana hep umut vermiştir.

Nick kolsuz ve bacaksız doğmuş. Herhalde şu dünyada umutsuz olması gereken biri olduysa o da Nick’ti. Hatta çocukken intiharı bile düşünmüş. Ama sonra kendini toplamış, hayatına dört elle sarılıp hayatını iyileştirmek için çalışmaya başlamış. Kendine acımak yerine çok çalışarak birçok becerisini geliştirmiş.

Kolu ve bacağı olmadığı halde yüzüyor, sörf yapıyor, evli ve mutlu. Onun umudu ve azmi bulaşıcı.

Bu başarısı nedeniyle dünyanın dört bir yanını dolaşıp motivasyon konuşmaları yapıyor, kitapları ve dvd’leri var. Ve Nick gibi yüzlerce örnek var, ne kadar zor ve umutsuz durumları tersine çevirip, dünyanın en mutlu insanları haline gelen.

 

Bunun tek sebebi birinciyi değil, ikinci seçeneği seçmeleri. Yani önce sahip oldukları için müteşekkir olup, sonra hiç pes etmeden istedikleri mutluluğa ulaşmak için sürekli hareket halinde olmaları ve çalışmaları.

Ve Nick diyor ki, önemli olan hayatta hiç tökezleyip düşmemek değil, düştükten sonra ayağa kalkmak için pes etmeden uğraşmak.

Mutlu insanlar ve mutsuz insanlar arasındaki tek fark bu.

Eşimin yıllar önce bana söylediği birşey vardı, anlamını bugün daha iyi anlıyorum. Üniversite sınavlarında okul tercihlerini yaparken sadece çok istediği tek bir okuldan dört senelik bir iki bölüm yazmış ve bir de tedbir olarak yine aynı okuldan sonra geçiş yapabilmek üzere iki yıllık bir bölüm yazmış. O kadar.

Sonuçta iki yıllığı kazanmış ve üniversitenin ilk yılında ilk tercihi olan dört yıllığa geçebilmek üzere var gücüyle çalışmaya başlamış ve yüz tam puanla birçok insanı geride bırakarak bugün Türkiye’nin en çok tercih edilen okulunun bölümüne geçmiş.

Ona “Peki bu aldığın çok büyük bir risk değil mi, ya geçiş yapamasaydın, ne yapacaktın?” diye sorduğumda bana verdiği cevap “Geçemeyeceğimi hiç düşünmedim ki, sadece çalıştım”.

Şimdi daha iyi anlıyorum ki, onun aklında bu hayalin resmi kimbilir ne kadar kuvvetliymiş ve de “ya olmazsa” cümlelerini düşünerek zaman harcamak yerine hep hareket halinde olmuş yani çalışmış. Notlar almış, arkadaşlarıyla çalışma grubu kurmuş, hayalini gerçekleştirmesine yardımcı olacak ne gerekiyorsa yapmış ve amacına ulaşmış.

Hareket berekettir diye boşuna dememişler.

Çiftçiler ya bu sene yağmur yağmazsa, ya iyi ürün alamazsak diye tarlalarını ekmeyi bırakıyorlar mı? Hayır, o hasattan en iyi sonucu alabilmek için ne gerekiyorsa harekete geçip yapıyorlar, gerisini de bırakıyorlar çünkü tek kontrollerinde olan kendi hareketleri.

Peki o sene iyi ürün alamadılarsa işi tümden bırakıyorlar mı? Hayır her sene, ekmeye, kendilerini geliştirmeye ve uğraşmaya devam ediyorlar ve uğraşlarının karşılığını eninde sonunda alıyorlar.

Bebekler yürümeyi öğrenirken birkaç kere düştükten sonra korkup ayağa kalkmayı bırakıyorlar mı? Düştü ve korktu diye adım atmayı çabalamayı bırakan bebek gördünüz mü siz? Bu dünyada bu yüzden yürümeyi öğrenememiş insan var mı?

Bakın etrafınıza özel bir durumu olmadıktan sonra herkes yürüyor. Peki niye bebekler korkup hareket etmeyi bırakmıyor da biz yetişkinler bırakıyoruz?

Cevap: Korkularımız.

Başarısızlık korkusu.

Başarılı olma korkusu.

Reddedilme korkusu.

Eleştirilme korkusu.

Alay edilme korkusu.

Sevilmeme, beğenilmeme korkusu.

Yalnız kalma korkusu.

Kısacası birçok korku bizi harekete geçmekten alı koyuyor.

Çare: Korkulara rağmen harekete geçmek.

Hepimiz korkuyoruz, korku bizim doğal hayatta kalma mekanizmamız ve her zaman içimizde olacak. Gitmesini beklersek daha çok bekleriz. Korkuya rağmen cesaretle yapmak istediklerimizi ve daha iyi bir hayat için yapmamız gerekenleri yaparsak o zaman korkularımızın üzerimizdeki etkisi azalır ve özgüvenimiz artar.

Harekete geçmek sihir yaratır, insanları çıkmazlardan çıkarır.

Sizi şu anda sıkan, strese sokan, yoran, umutsuzluk veren, korkutan, gece uyutmayan veya yapmayı çok isteyip cesaret edemediğiniz neler var aklınızda ve kalbinizde?

Bunlar her ne ise yapmanız gereken şey öncelikle bunları boş beyaz bir kağıda listeleyip kafanızı boşaltmak.

Bu biraz aklınızı temizlemek ve derleyip toplamak gibi birşey. Hani nasıl eviniz temiz ve derli topluyken içinde daha huzurlu hissedersiniz, ihtiyacınız olan şeyleri daha kolay bulursunuz, işte aklınızda öyle.

Aklınızdakileri kağıda listeledikten sonra “daha organize, temiz, huzurlu” bir kafayla çözümler üzerinde düşünmek ve hangi konularda hemen harekete geçmeniz gerekiyor bunları belirlemek çok daha kolay olur.

Bunları belirledikten sonra hemen harekete geçin, beklemeyin, yarın değil bugün.

Birisini mi arayıp konuşmanız mı lazım, bir konuda araştırma mı yapmak gerekiyor, bir yerden randevu mu alacaksınız, bir yere başvuru mu yapacaksınız, birine birşey mi soracaksınız, bir kitap mı satın alacaksınız, bir eşya mı satın alacaksınız, ya da sadece bakış açınızı değiştirip siz mi farklı davranacaksınız, bu hareketler ne ise onları uygulamaya başlayın, hem de hemen.

Eğer ilk büyük adımlar sizi korkutuyorsa ki çok normal, küçük ve kolay adımlardan başlayın.

Ve adım atmayı hiç bırakmayın.

İnanın bana pes etmeyip bu adımları atmaya devam ettikçe bulutların arkasından güneş size gülümsemeye başlayacak.

Harekete geçerek atacağınız hiçbir adımın sonucu, hiçbir şey yapmayıp olduğunuz yerde sıkıntı içinde yaşamaktan daha acı verici olmayacaktır. Hatta tahmininizden çok daha kolay ve hızlı bir şekilde önünüzü açacaktır.

Ama dikkatli olun. Sık sık “ya işe yaramazsa” cümlesi sizi durdurmak ve tekrar çıkmaza geri döndürmek için karşınıza çıkacaktır.

O zaman onun karşısına dikilip, gözlerinin içine bakıp deyin ki “İşe yaramazsa öğreneceklerimi öğrenip, başka birşey denerim. Böylece nelerin işe yaramadığını ve yaradığını bularak bu çıkmazdan çıkarım. Sen beni durduramazsın, şimdi toz ol”.

“Ya işe yaramazsa” diye korkup hareketsiz kalırsanız, zaten hiç şansınız yok, baştan kaybediyorsunuz.

Siz hayatta hangi tarafta olmak istiyorsunuz, kaybeden mi, kazanan mı?

Eğer kazanan ise, lütfen o zaman şu anda oturduğunuz yerde endişelenerek veya şikayet ederek zaman kaybetmek yerine, bu konuda birşeyler yapmaya başlayın.

Bundan 1 gün, 1 hafta, 1 ay, 1 sene, 10 sene, 30 sene sonra bugün bu harekete geçtiğiniz şeyler için “İyi ki yapmışım, yoksa bugünkü mutluluğuma sahip olamayacaktım” diyeceksiniz.

Hareket berekettir.

Daha önce bahsettiğim Bu Yaştan Sonra Olmaz Demeden Önce Lütfen Okuyun yazımı da tekrar hatırlatayım, okuyunca içinizde birşeyler kıpırdanacak, sizi harekete geçirecek, inanıyorum.

Sevgilerimle

Ahu