Korkunun Diğer Tarafında Başlar Hayat

ebeveyn | hedefler

2014 yaz tatilinde ailece çılgınca birşey yaptık.

Yaz tatili için gittiğimiz Fethiye/Ölü Deniz’de yaklaşık 2000 metreden aşağı yamaç paraşütü ile kendimizi gökyüzünün kollarına bıraktık.

Bu planlı birşey değildi.

Kaldığımız tatil köyünden gökyüzüne baktığımızda hergün onlarca paraşüt görüyorduk ve genelde yemek yediğimiz restaurantın önüne iniş yapıyorlardı. Küçük çocuklar bile vardı içlerinde.

İlk tepkim bu işin bir çılgınlık olduğu ve asla yapmayacağım yönündeydi (muhtemelen beynimin korku merkezi amigdala yüzünden).

Fakat Cenk’den gelen “Yamaç paraşütü yapmak isteyen var mı?” sorusuyla herşey değişmeye başladı.

Önce Maya atladı “Evet, evet ben çok istiyorum”. Şok oldum, 9 yaşındaki kızım hiç düşünmeden kararını vermişti bile. Belki de işin sırrı buydu, bazen bazı şeyleri fazla düşünmeden karar vermek daha iyi.

Cenk’e, Maya’ya ve bir de gökyüzünde onlarca bunu yapan insana baktım ve “Tamam, ben de varım” dedim daha fazla düşünmeden.

Erin önce benim gibi biraz çekingen kaldı ama o da sonra yapmak istediğine karar verdi.

Cenk Perşembe akşamı için rezervasyonu yaptı, gün batımında atlayacaktık ailece gökyüzünden.

Perşembe’ye kadar hergün gökyüzündeki paraşütleri ve restaurantın önüne inenleri izledim. İnanılmaz heyecanlanmaya başladım ama olumlu yönde.

Daha atlamadığım halde atlamış gibi vücudumdaki adrenalini ve heyecanı hissedebiliyordum. Hem de bunu ailemle paylaşacak olmak beni daha da heyecanlandırıyordu çünkü sonsuza kadar hatırlayacağımız harika bir anı olacaktı.

Sonunda geldi Perşembe akşamı.

Heyecanla karışık hafif hafif endişe hissetmeye başladım ama yine de kararımdan dönmeyeceğimi biliyordum çünkü bunu yapma isteğim korkumdan daha fazlaydı.

Hem kızlarıma da örnek olmak istiyordum.

Hep derim ki onlara “Korkuyla yaşanan hayat sıkıcı hayattır. Korkunun yanına bir de cesaret ekleyin, yapın hayatta ne yapmak istiyorsanız, korkunuza rağmen yapın”. Şimdi bunu benim de gösterme vaktimdi.

Minibüs ile 45-50 dakikalık bir tırmanıştan sonra atlayışı yapacağımız 2000 metreye yakın bir yamaca vardık. Muhteşem bir manzaraydı.

Tabii ki profesyonel paraşütçülerle beraber atlıyorsunuz, tek başınıza değil. Önlü arkalı oturduğunuz bir paraşüt sistemi var, bir sürü de emniyet bağlantısı. Pilot sizi hazırlıyor, atlarken ve inerken yapacaklarınız konusunda size kısa bir eğitim veriyor.

Söylediği en önemli şey şuydu:

Beraber koşmaya başlıyorsunuz ama bacaklarınız boşlukta kalana ve pilot “oturabilirsin” diyene kadar ayakta dik kalıyorsun kesinlikle arkaya yaslanıp oturmuyorsun.

Çünkü bunu yapmayıp, korkup, oturmak için acele ettiğinde sistem bozuluyor ve uçuşa geçmek yerine yerde sürükleniyorsunuz.

Yani burada korkularınızın yönlendirdiği içgüdülerinizi değil, pilotu dinlemeniz ve korksanız bile oturmak için acele etmemeniz gerekiyor.

Sonunda hepimiz hazırdık artık ve sıramızı beklemeye başladık.

Ben daha fotoğraf makinemi hazırlayamadan Erin çoktan koşup atlamıştı bile pilot ile gökyüzünden.

Kalbim pıt pıt atmaya başladı, daha ne olduğunu idrak edemeden Maya da uçtu gitti arkasına bakmadan, inanamadım rahatlıklarına. Çoook sevindim.

Sıra Cenk’teydi, o da uçtu gitti gözlerimin önünde.

Tüm sevdiklerim gözümün önünden tek tek atlarken en kötüyü düşünmek ve senaryolar kurmak çok kolay olurdu.

Ama bunu yaptığım takdirde hem üzerimize negatif enerji çekeceğime inandığım için, hem de harika olabilecek bu özel tecrübeyi gereksiz olumsuz düşüncelerle mahvetmek istemediğim ve dibine kadar keyfini çıkartmak istediğim için kovdum o düşünceleri aklımdan.

Güzel şeyleri gözümün önüne getirmeye başladım, sakinliğimi ve gülümsememi korudum. Pilot ile sohbet ederek kafamı dağıttım.

Sıra bizdeydi artık…pilotun “koşmaya başla” sözüyle başladım koşmaya ve birkaç saniye içinde gökyüzünde uçuyorduk.

Siz tarif etmem mümkün değil duyguyu.

Hayalimde canlandırdığımdan bile daha harikaydı manzara.

Çok garip bir duydu, özellikle altınızdaki boşluk duygusu ama tek şansınız pilota güvenip kontrolü tamamen bırakmak ve keyfini çıkartmak.

30-40 dakika kadar süzüldük göklerde ve sonra iniş zamanı geldi, yine hafif tedirginlik başladı bende ama pilota güvendim, sakin kaldım ve aynen dediklerini uyguladım, pıt diye kolayca konuverdik yere.

Cenk ve kızlar önceden inmiş beni bekliyorlardı orada. Herkesin keyfi gayet yerindeydi.

İş bittikten sonra şimdi söylemesi çok kolaydı ama içimden “iyi ki yapmışız” diye düşündüm.

Hem beni korkutan birşeyle yüzleşip cesaret kasımı geliştirdiğim için, hem de bu harika tecrübeyi yaşadığım ve o adrenalini, yaşadığımı hissettiğim için.

Bunu da yaptıysam artık herşeyi yaparım diye düşünüyor insan.

Hayat gerçekten de korkunun diğer tarafında başlıyor.

Hep yazıyorum bunu, amaç korkusuz olmak değil çünkü beynimizde bir korku merkezi var, dolayısıyla korkmamaya çalışmak vakit kaybı, ama korkunun yanına cesaret koyunca, korkuya rağmen harekete geçince, yaşam bambaşka bir tat kazanıyor.

Bu benim için yamaç paraşütü olur, sizin için bambaşka birşey.

Açmanız gereken bir telefon, almanız gereken bir randevu, yazmanız gereken bir email, vermeniz gereken bir karar, herkes bana bakar diye giymekten çekindiğiniz bir kıyafet vb….. ne olduğu hiç önemli değil, önemli olan onu yaptığınızda bu size kendinizi iyi hissettirecek, sizin için iyi olacağına inandığınız, sizin hayatınızda ileri götürecek birşey olması.

Büyük birşey olması gerekmiyor, küçük bir adım bile başlangıç için yeterli.

Korku, cesaret ve hedeflerimize ulaşmakla ilgili bir de kayak tatilimizden bir anım var, Arkaya Oturma, Öne Ver Kendini yazımda paylaşmıştım, oraya da beklerim.

Sevgilerimle

Ahu